31 Ekim 2013 Perşembe

mutlu yıllar sanaa

bugün babamın doğum günüydü. aslında gerçek tarihi değil, gerçek doğum tarihini bilmiyoruz maalesef. çoğumuzun annesinin babasının da değil ya zaten. annem kendi gerçek doğum gününün de 1 Ocak olduğunu iddia etse de, geriye kalan tüm kardeşlerinin (7 dayım, 2 teyzem var ona göre değerlendirelim:) doğum tarihi de 1 Ocak.

babam doğum gününü hiç kutlamamış şu güne kadar, şeker hastası olduğu için pasta yemesi de yasak. ben de ufak bi sürpriz yapmak istedim bugün ve pasta gibi bişey yaptım diyabet hastaları için.

internette baya bi dolandım uygun bir tarif bulabilmek için ama pek kolay bişeye rastlayamadım. çoğunda tatlandırıcı kullanılmıştı ve ben kullanmak istemiyordum. yaptığım tarifi paylaşmak istedim.

3 paket etiform limonlu bisküvi
4-5 ceviz içi
2 tatlı kaşığı hindistan cevizi rendesi
1 tatlı kaşığı tarçın
2 tane karanfil
2 tane kırmızı elma

elmaları rendeleyip, bisküvileri de ufak ufak kırdıktan sonra, tüm malzemeleri karıştırdım. ve buzlukta 1-2 saat beklettim. süslemek için de nar ve ceviz kullandım, başka bişeyler de olabilir sanırım. biraz ince tart gibi bişey oldu ama cidden çok lezzetliydi. malzemeler çoğaltılabilir tabiki.



görüntüsünün süper olmadığını biliyorum, ama şeker hastası bi yakınınız varsa deneyin derim;)

mutlu yıllar babacım.
öperim.

30 Ekim 2013 Çarşamba

aKIL var AKIL var

biliyorsunuz ki Cumhuriyet Bayram'ında Marmaray'ın açılışı yapıldı ve hoop dk 1 gol 1 elektrikler kesildi, millet yürüyerek tünelden çıkmaya çalıştı. Yetkililerin (kim mi bu yetkililer? bkz: Marmaray) bu açılışın ölümcül olacağını açıklamasına rağmen açıldı. Tamam trafik, ulaşım ve İstanbul denilince akla gelenleri yaşayanlar da yaşamayanlar da biliyor.

Marmaray sanki şey gibi, hani evi temizlerken uğraşmak istemesiniz ya da misafirlerinizin gelmesine az kalmıştır ve dağınıklığı bir odaya yığıp kaparsınız ya onun gibi. İşin görünmeyen kısmından kimsenin haberi olmaz.

Neyse. Gezi olayları başladığı sıralarda ortaya çıkan bir gruptan bahsetmek istiyorum. AKP Global. Gerçekten yaratıcılar. Ve bakın AKP, Avrupa'ya el atsaydı neler olurdu?


VE Benim Favorim olan Simit Saraylı Kolezyum :)


BİR RÜYA GERÇEK OLDU!





Öperim.





27 Ekim 2013 Pazar

arap abdo arap abdo.

aslında başlığa baktığınızda pekte anlam veremeyebilirsiniz. yazarken bile müziğini mırıldandım. geçen günlerde izlediğim ve uzun zamandır izlediğim en iyi oyunlardan biri olan tiyatro oyunu "Arap Abdo" İzmir Devlet Tiyatro'su oyuncularının sergilediği, müzikal kıvamında, müzikli bir tiyatro oyunu. geçtiğimiz günlerde Gaziemir A.K.M. sahnesinde izleme şansım oldu. Osmanlı zamanında, beyoğlunun arka sokaklarında can bulan bir kabadayının hikayesini, göz dolduran oyunculuk performansları ile Emre Başer ve Bahar Başar'dan izledik. tabi sadece başrol oyuncuları değil, tüm ekip son derece başarılıydı. 


"arap demek mertlik demek"

Necmi Onur'un romanından Ayper Erener tarafından oyunlaştırılan ilk olarak 1973 te Kadir İnanır'ın oynadığı bir sinema filmi olarak karşımıza çıkmıştı. Osmanlı döneminin kabadayılarından olan Arap Abdo'nun Rum dilberi Niça ile olan aşkı anlatılmış. Niça ile olan aşkından çok dönemin mirasyedilerinden Muhiddin Bey ile çekişmesi ön plana çıkmış aslında oyunun son perdesinde Niça ile olan aşklarına biraz daha değilinebilseydi, aralarindaki aşkı biraz daha fazla hissedebilirdik.






İzmir'de olanlar için tavsiye edebileceğim oyun Konak Sahnesi'nde devam ediyor.




izleyiniz, dinleyiniz, arap abdo arap abdo 

bişey.

günlerdir aklımı kurcalayan bişey var. nasıl ifade etmem gerektiğini tam bilmediğim. hep kırmamaya çalıştığım, her durumda yanlarında bulunduğum insanlar. tek bir kişi değil.

evet senelerdir herkesten uzağım bu yüzden bazı şeylere de uzak kalmış olabilirim, ama en yakınınızdakinin bile yapmayacağı düşünmeyeceği şeyleri düşündüm ve düşünmeye de devam ediyorum. bu konuda mütevazi olamam. nasıl bir umursamazlık ki bu. uzaktayken daha iyiydi, hani göz görmeyince gerisini tamamlayın. ama ben bu kadar yakına gelmişken olanlar garip. olanlar dediğime bakmayın, bir olay olmuş veya biri bişey yapmış değil.

önceleri yanında olmamı isteyen insanların, bu kadar yakınlarındayken bu kadar vefasız olmalarını anlayamıyorum. vefasız kelimesini pek sevmem ama tam olarak kelime bu. yapabileceğim bişey yok, yapmak istediğim bişey de yok artık. bunları yazmamın da bi sebebi yok.

geriye dönüp düşünün, bu kadar kabuğunuza çekilmeyin, insanları kırmamak sadece kötü şeyler söylememek değildir. yaptıklarınız ya da yapmadıklarınız, karşınızdakilerin sizin için ne kadar değerli olduğunu gösterir. artık bişey yapmanızı bekliyor değilim, bi sıkıntım yok, söylemek istedim çok önceden söylemem gerekenleri, zaman aşımına uğradı sadece bazı şeyler.

gündemi değiştirelim.
hadi öperim.

23 Ekim 2013 Çarşamba

lütfen.

herkesin bu kadar gergin olabilmesini anlamıyorum. ne olur sanki biraz daha olumlu konuşulsa? kendilerindeki gerginliğin etrafındakilere de yansıdığının  hiç mi farkında değiller?

aslında çok zor değil gerçekten mutlu olmak. enerjinizi yüksek tutun, küçük şeyleri sorun etmeyin hatta büyük sorunları da kafanıza takmamaya çalışın. çok klişe çok duyulmuş. her sorunu devamlı tekrar etmek, dillendirmek pekte yarar sağlayan bir durum değil. aksine sizin modunuzu düşürür ve etrafınızdakiler de bundan etkilenir. etraftakiler çok önemli değil diyorsanız bir düşünün, olumlu konuştuğunuz kaç kişi sizi terslemiştir ki?

valla zor değil. herkesin bi sorunu, problemi vs. biçok olumsuzluğu var bu net, dertleşmek başka bişey. ama her gün aynı şeyleri konuşmak aynı şeylerden yakınmak ne kadar doğru?

olumsuz kelime kullanmayın. hatta şöyle; olumlu kelimeler KULLANIN. cümlelerin olumlu olanlarını tercih edin. gerçekten işe yarıyor. ses tonunuza dikkat edin, çileden çıkmadığınız sürece bağırmanın insanlara kızmanın pek bi anlamı yok. bu davranış hayatınızın her dakikasında devam etsin.

pollyannacılık oynamıyoruz, bahsetmek istediğim bu değil. olumlu olmaktan kimseye zarar gelmez. düşünün, uygulayın, LÜTFEN.

22 Ekim 2013 Salı

devam.

biraz saçmalamayı severim. uzun ara vermesem iyi olcak artık. çok fazla değişen bişey yok ya da var. her şey gibi bu da karışık bi durumda. yurda dönüş yaptık çok oldu. her şey bıraktığım gibi sanki. 8 yıl aradan sonra kürkçü dükkanındayız. ama bi kurtlanma bi yerinde duramama durum devam ediyor, alışkanlık.

yapmak istediklerim, şu güne kadar yaptıklarım, yapmaya devam ettiklerim hepsi aynı anda gün geçtikçe fazlalaşıyor ama yine de bişeylerin eksik olduğunu hissediyorum. bu zamansızlık, mekansızlık gibi bişey. bu biraz da yapmak istemediğim şeylerden de kaynaklanıyor olabilir. bunun farkındayım da aptala yatıyor gibiyim. başka bi boyut kazanmalı bazı şeyler, bu da benim sayemde olabilecek bişey, saf gibi beklemekle olmuyor maalesef. aynı şeyleri tekrarlamaktan sıkılmaya başlamak ve bunun da devamlı tekrarlaması da benim yüzümden. aslında baya basit ve net.

neyse. devam eden süregelen insan hal ve tavırları da beni baymakta. uzaktayken daha iyiymiş, kafaya takmak umursamak değil de benimkisi, garipsemek. yine kısa yazdım ama yazamam gereken başka şeyler var. başka bir boyutta yazmaya devam edeceğim, bu kesin.